Kedim Dali

PitaPata Cat tickers

19 Ekim 2009 Pazartesi

Eylül 2009 a dair...

Tüm bu tetkik ve analizler olurken hayatımda bambaşka bir değişiklik oldu.


Tam olarak yaşadığım o günlere dönersem 11 Eylül sabahı biyopsi yapıldı, inanılmaz gergindim sanki büyük bir operasyona gireceğim. Bu sonuçları beklemek zorunda iken biz, zaten arzu etmiş olduğumuz tatil programımızı 12 eylül sabahına sevgili M.Ö.’ün teşvikiyle aldık. Ver elini Bodrum-Gümüşlük! Sabah uçağı, çok hoş hemen öğle vakti vardık; çok beğendiğim ve bir daha gidersem mutlaka orada kalacak olduğum Otel Gümüşlük’e vardık.


http://www.otelgumusluk.com/


Sevgili M.Ö. çok güzel bir otel seçmiş, bu yüzdendir ki tüm tatil programlarımızı artık ona bırakıyorum.


Hava henüz ısınmamıştı, hafif kapalı arada güneş kendini gösteriyordu. Biz yola çıkmadan İstanbul’da sel olmuş ve tehlike halen devam ediyordu. Güneş çıkınca ısıtıyordu ve bu beni çok mutlu etti, yüzebileceğimiz bir hava yoktu. Ama, “iyi ki geldik” dedim tüm tatil boyunca.


Biraz etrafı gezmek için çıktık otelden, salın salına yavaş yavaş ! Daha önceden gittiğimde de tadına doyamadığım poğaçaları yemek üzere Cafe Mandalin’e oturduk. Anlattığım kadar vardı, sıcak sıcak gelen poğaçaları sadece ilk değil her gün gidip yedik ve yemeğe doyamadık. Alışmıştı M.Ö. her seferinde sıcak çıkanı bekliyordu. Ufak bir marinası var Gümüşlük’ün , tam orada işte bahsettiğim Cafe! Orada güneş gelen şezlongvari sandalyelere oturup sıcak güneşi tüm kemiklerimize çekerken çay ve poğaçalarımızı yedik ve üstüne yine sıcak çıkan elmalı kurabiyeleri yedik….oooff, giderseniz mutlaka deneyin!


Akşama doğru yemek için hazırlanmış ve sahildeki cici kabak aydınlatmalı lokantalardan birine oturduk. Elbette ki balık yemeği tercih ettik. Mezeler, ara sıcaklar, bol yeşil salata ve balık; ve sevgili M.Ö. ile sohbet- çok güzeldi. Artık yavaştan günün yorgunluğu üstümüze çökmeye başlamış, rakının mayhoşluğu ile de gözlerim kapanmaya başlamıştı. Vakit erkendi daha, ama yolculuk, hava değişimi, İstanbul’daki gönül yorgunluğu (biyopsi vs.), buranın atmosferi ve rakı ile rahatlamış ve gerginliğim ilk gün itibari ile son bulmuş, uykum gelmişti. Ama yine sevgili M.Ö. ün ısrarı ile lokantanın karşısındaki bakkaldan bir adet Miller alıp sahilde paylaşarak içmeye onay vermiştim. Aslında esen rüzgarın sertliği ve üstümdeki pardesünün bile beni ısıtmayacak olmasını anlamam ile pişman olmam bir oldu. Ama sözü verdik sevgiliye ve tutalım…


Başladık sahildeki lokantaların önünden yavaş yavaş yürümeye.. sahilde lokantaların hemen bitiminde bodur bir ağaç yanında da kumsala çekili bir sandal, hemen iliştik kenarına! Sonra ben üşüdüm yer değiştirdik, afiyet olsun biramızı yudumlarken...


“Aslında daha farklı bir şey yapmak istiyordum” dedi sevgili. Ben de nasıl, ne gibi derken daha…


“benimle evlenir misin?” deyip özenerek yaptırmış olduğu yüzüğün kutusunu açtı. Ve ben ısınmıştım, hatta sıcak bile denebilirdi! Şoka girdim, daha Gümüşlük’te olduğumuza inanamazken, şimdi bir de bu güzel 3 kelime kulaklarımda çınladı.



“Evet!”






Not: foto yu ertesi gün gidip, aynı mizanseni yaratıp çektik ;)

4 yorum:

  1. Ne kadar güzel...
    Ne kadar mutlu...
    Allah bozmasın!!!

    YanıtlaSil
  2. ve ne kadar romantik :)
    pastanın fotoğrafını da koysana :)

    YanıtlaSil
  3. çok teşekkür ederim arkadaşlar :) aminnn!
    pastanın fotosunu koyacağım ve izin isteyip yapanın adını da yazacağım :)
    bu mizanseni nişan pastası haline getirdik de ...

    YanıtlaSil
  4. Bir ömür boyu devam etsin mutluluğunuz..

    YanıtlaSil